2020 yılından bu yana çok fazla sayıda en az corona hastalığı kadar duyduğumuz anksiyete (kaygı bozukluğu) durumunu ele almak istedim. Neredeyse son 3 yılda bu rahatsızlık dünya genelinde grafiklere ve istatistiklere bakıldığında hep yukarı ivme olarak ciddi oranda artışlar gösteriyor.
Bizlere bu dünyada cehennemi yaşatan bu hastalık neymiş neden oluyormuş yakından bakalım.
Anksiyete aşırı kaygı ve endişe anlamına geliyor. Anksiyete, aslında vücudu tehlikeye karşı savaşmak için hazır hale getirir. Fakat her zaman ortada somut bir tehlike bulunmayabiliyor. Burada olasılıklar ile korkularımızı tetikliyor ve küçük küçük panik ataklarımızı başlatıyoruz. Kaygı aslında hepimizin hayatta kalmamızı sağlayan yararlı bir duygudur ondan nefret etmemiz saçma olur. Veya hayatımızdan tamamıyla çıkartmak kendi hayatımızın veya başka canlıların hayatının bir önemi olmadığını vurgular bize. Kaygı duygumuz olmasa elimizin yanmasından, karşıdan karşıya geçerken trafik ışıklarını kontrol etmeden yola atlamaktan endişe duymayız. Bizleri koruyan bu duyguyu hayatımızdan çıkartmamak bu nedenle mühimdir. Fakat her şeyin fazlası gibi kaygının da fazlası zarardır.
Beynimizde 3 bölge kaygıdan sorumludur.
Amigdala: Korku ve öfkeden sorumlu beynin alarm sistemidir.
Hipokampüs: Beynin öğrenme ve hafıza bölümüdür. Hipokampüs kısa süreli hafızaya alınan bilgilerin uzun süreli hafızaya aktarılmasında görev alır. Yaşanılmış olan anıların olaylarla ilişkilendirilmesinde ve kişilerin yön bulma duyusunu kontrol etmekte önemli bir rol oynar.
Korteks: İstemli hareketlerimizi yapmamızı sağlayan bölümdür.
Mevcut anksiyetemiz nasıl oluşuyor?
Korkutucu veya tehlikeli bir durum oluştuğunda (bu bir olay veya düşünce olabilir) amigdala devreye girerek hipokampüse soruyor ''korkulacak bir durum var mı?''. Evet yanıtı alıyor ve anında kaygı reaksiyonunu tetikleyerek bizi kaçmaya mecbur kılıyor burada korteksin düşünmeye vakti olmadığı normalde soğuk kanlılık ile yaklaşacağımız buna uygun tavırlar sergileyeceğimiz davranışlar göstermediğimizden dolayı korteks devre dışında kalmış olmuyor. Bazen ataklarımız bittiğinde kendi kendimize düşündüğümüz de veya etrafımızdakiler; ''neden böyle bir davranış yaptın? Bundan kaçmana gerek yoktu.'' Dediklerinde aslında o anda bunu düşünemediğimizi elimizde olmadan bu davranışı yaptığımızı anlamış oluruz.
Panik atakla seyreden kaygı bozukluğunda amigdala sürekli olarak panik içerisindedir, çabuk tetiklenir ve sürekli olarak olabilecek her şeyden şüphelenir haldedir.
Endişeli bir beyinde amigdala aşırı hassas konumdadır. Korteks ile bağlantı zayıftır. Korteks ile bağlantısı zayıf olduğu için sayısız senaryolar üreterek o an sizi yüz yıl düşünseniz yapmayacağınız hareketleri yaparken buldurabilir.
Anksiyetenin beynimizde nasıl bir süreçten geçtiğini inceledik. Şimdi ise bizlere kendini fiziksel olarak gösteriş şekli olan panik atak nedir bunu yakından tanıyalım.
Anksiyete yani kaygı bozukluğu çoğunlukla bizlere kendini ataklarla gösterir. Beklenmedik anda ansızın kendini gösteren,belli bir duruma bağlı kişinin fiziksel ve ruhsal varlığını etkileyen büyük korkulara panik atak denir.
Panik atak bedensel belirtileri nelerdir?
- Kalp atışının hızlanması.
- Göğüs kafesinde ağrı hissetme.
- Nefes alış ve nefes verişin hızlanması veya nefes alamıyormuş gibi hissetme.
- Mide bulantısı veya mide ağrısı.
- Baş dönmesi.
- El,kol ve ayaklarda uyuşma.
- El,alın ve ensede terleme.
Anksiyete de önemli olan olaylar değil onları nasıl yorumladığımızdır. Kaygıyı tamamıyla hayatımızdan çıkartmak hayatımızı hiçe saymaktır çünkü ilkel zamandan bu yana insanoğlunun hayatta kalmasını sağlayan kaygılarıyla geliştirdikleri tutum ve savaşlar olmuştur.
Bu yazı bir terapi,reçete vs. niteliği taşımamaktır. Sadece anksiyetenin beynimiz içerisinde nasıl oluştuğunu gözlemlemek ve onu daha yakından tanımak için yazılmıştır. Tanımadığınız her şeye tedirgin yaklaşırız anksiyeteyi tanıyın arkadaşlar.Ve görmezden gelmeden kabul edin. Kabul ettiğimiz her gerçeklik bizler için doğru yola bir adımdır.
Yorumlar
Yorum Gönder